Ernest Hemingway, birçoklarina göre hayatini dolu dolu yasadi, ama o hayat nelerle doluydu? Usta yazarin eserlerinin arkasinda bu “dolu” hayat mi yatiyordu yoksa önemli olan, hayatindaki bosluklar miydi?
Ölümsüz Hemingway, kendi dertleriyle dünyanin dertleri arasinda kalmis bir yazarin, bir macera romanini aratmayacak yasam öyküsüne sahne oluyor. Hayati boyunca ölümle iç içe olan Hemingway’in, gazetecilik ile roman ve öykü yazarligi arasinda gidip gelen edebi geçmisi, bizi gündelik gerçeklik ve kurgusal gerçeklik arasindaki iliskinin tuhafligini yeniden düsünmeye davet ediyor.
Sadece Hemingway’in hayatindan kesitler sunmayan, yirminci yüzyilin toplumsal ve siyasi portresini de resmeden bu kitap, günümüzde Hemingway’i okumanin nasil bir anlami olabilecegini sorgularken, “ölümsüz yazar” mitini de kurcaliyor.
Hemingway, küçüklügünden beri ava çikan, cephelere gidip çarpismalara taniklik eden, sayisiz hastalik ve kaza atlatan, yaralanmayi adeta sanata dönüstüren biriydi. Ölüm ve kalim, yasamak ve yazmak arasindaki mesafeydi onun meselesi. Anlasilan o ki Hemingway’i sadece kendisi öldürebilirdi…
“PEN Yasamboyu Basari Ödülü” sahibi Clancy Sigal’in kaleme aldigi bu eser, Bram Stoker’in Kayip Günlügü’yle basladigimiz ve Jack Kerouac ile Allen Ginsberg’ün Mektuplar’iyla devam ettigimiz Kalem & Yasam dizimizin üçüncü kitabi.